Renklere Kayıtsız Kalamıyorum...

27 Aralık 2012 Perşembe
Benim rengarenk bir dünyam var...
Pembe hayallerim, mavi umutlarım...
Renkli olan herşey ilgimi çekiyor.
Kozmetik de ilgimi fazlasıyla çekenlerden.
Hiç makyaj yapmasam da elimin altında duracak hani sürmesem de baktıkça güzelleşeceğim...
Yeni güzellikler katıldı makyaj çekmeceme, paylaşayım istedim...


Mudodan bayılarak aldığım makyaj çantama gelelimm hemen :) İki bölmeli bu cici makyaj çantasının çinde kendi aynası, fırçalarınızı koymak için özel kısımları var...


Alix Avien ürünleri favorim oldu..Rimel ve ojesi dışında herhangi bir ürününü kullandığımı hatırlamıyorum daha önce.
Fondoteni tek kelime ile harika, ne ağır bir havası var ne de cildi kapatmayacak kadar hafif tam benim istediğim gibi.


Terracota allığı da oldukça başarılı...


Sevgili sewal instagramdan sormuştu, pudrasından memnunmusun diye.
Hala kullanamadım. Üzerindeki resmin güzelliğine bakarmısınız. Sanırım onu bozmaya kıyamıyorum :) Henüz denemedim ama en kısa sürede deneyip yorumlayacağım...



YA SONRA? :)

Rüya gibi düğünümüzün üzerinden bir buçuk ay geçti. Zaman o kadar hızlı ki bişeylere yetişeyim derdindeyken  "bugün ne yapsak, canım sıkılıyor" cümlelerini kurmayı bile özlüyor insan. En büyük koşuşturma, düğün hazırlıkları geçip gitti ama yoğunluk bitmiyor. Hele çalışan bir bayansanız evde geçireceğiniz bir kaç saat bile sizin için önemli oluyor. Öyle ki işteyken bile evimi özlüyorum, eve gitsem de şunu yapsam diyorum, daha evime doyamadım sizin anlayacağınız.

"Evlilik eşittir yemek yapmak" mı insanlar için bilinmez yemekle aran nasıl soruları geliyor. Evet yemek yapmayı seviyorum, zevk alıyorum yaparken ama yemeğe davet edilmekten yapmaya pek fırsatım olmuyor inanın. Biz gitmesek yemek bize geliyor anneler sağolsun. Hani aç kalmayı bırak kilo bile aldık bu kadar yemek yemekten. O yüzden yemekle aramız gayet iyi :) Zaman ve fırsat bulabilirsem sofra paylaşımları yapmayı düşünüyorum.

Bu ay kutlamalarla, sürprizlerle dolu bi ay oldu...

Bol bol pasta kestik...




doğumgünü, yıldönümü, yılbaşı derken bir de üstüne yeni evliyseniz hediyelere boğuluyorsunuz..
 
 
Çiçeklerim sonradan açtılar. Hala masamda duruyorlar, suyunu dahi değiştirmedim ama solmaya niyeti  yok :)


 
Ne istediğimi bilmesini seviyorummm :)
 
 
 
 
Ev hediyelerimizden...
 
Salonumuza çok yakıştı..

 
Hiç beklemediğim bir kişiden geldi...
 
 
Düğünümüze gönderilen zarif çiçek :)
 
 


Her sabah güne O'nunla başlamak o kadar güzel ki...Gözlerini açtığında onu karşında görmek, bütün gece beraber uyuduğunuzu bilmek, kalp atışlarını duyacak kadar yakın olmak...Tv izlerken üşümeyeyim diye gelip üzerime battaniye örtmesi, ısıtmak için sarıp sarmalaması, parmağımı kesince koşup yarabandını getirip sarması, benim üşengeçliğimden kurulamadığım ıslak saçlarımı hasta olacaksın diyip kurulaması, bir telaşla evden çıkarken eğilip çizmelerimin fermuarını çekmesi, anne gibi baba gibi doktor gibi...Aşk hizmetkarlıkdır bir yerde...Ve bunun ne anlama geldiğini yalnızca aşkı yaşayanlar, ona inananlar bilir..

 

Bellapais Manastırı ve Kıbrıs'ın Bodrumu Girne...

22 Aralık 2012 Cumartesi
Gelelim Kıbrıs'ın en güzel şehrine Girne'ye... Yeşil ve mavinin buluştuğu her yer güzeldir diyorum ya aynen öyle. Kıbrıslılar bile, örneğin tur rehberimiz resmi işler için Lefkoşa'ya gittiğinde bunalıyormuş bir an önce Girne'ye, denize çıkan sokaklara varmak için. Hep şehir diye bahsediyoruz ama ülkemizdeki iller kadar olan bir adada ilçe sayılabilirler daha çok. Lefkoşa ile Girne arası 1 saat bile sürmüyor zira.

Girne merkezine inmeden Bellapais yani Beylerbeyi köyüne gidiyoruz. Köy deniliyor ama adanın en pahalı villalarının olduğu bir yer burası. Eski bir Rum köyü olan Bellapais'de dar sokaklar, eski evler insanı tarihi bir atmosferin içine sokuyor. 





Otobüs aşağıda bir yerlere park ediliyor ve artık tepeye yürüyerek çıkmak zorundayız. Balayı çiftleri sarmaş dolaş arşınlıyor dik yokuşları. Böyle romantik bir ortamdan faydalanmamak olmaz..








Ve Beşparmak Dağlarının eteğinde bir kayalık üzerine kurulmuş Bellapais Manastırını (Beyaz Giymiş Meryem Ana Manastırı) ziyaret ediyoruz tur rehberimizin verdiği bilgiler dahilinde.



Bugün konser salonu gibi etkinlik mekanı olarak kullanılan manastır 1158 ve 1205 yılları arasında inşa edilmiş ve savaş yıllarında kurşun yağmuruna tutulduğunu mevcut kurşun izlerinden anlamanız mümkündür.












Manastır gotik mimari tarzında inşa edilmiş, zamanla tahrip olmuş dış kabartmalarında çeşitli figürlerin ve sembollerin olduğu bilinmektedir.


Yüzünü belirgin olarak görebildiğimiz Aşk tanrısı Eros gibi...









Manastırın bahçesinden görülen Girne manzarası ise tek kelime ile büyüleyici.





Girne; denizi, beyaz evleri, kalesi, yat marinası, butik otelleri, çarşısı, turistik restaurant ve cafeleriyle Bodrum'u andırıyor...






Yemek yemek için liman ve kale manzaralı Kıbrıs Evi adlı restauranta gidiyoruz. Kıbrıs'ın en meşhur yemeklerinden Şeftali Kebabını tadıyoruz mezelerimizle beraber..



Dikkatli bakarsanız ve uslu bir çocuk olursanız Türkiye'yi görebilirsiniz Akdenizin diğer tarafında...:)




Yemek yedikten sonra Girne'yi gezmek için çok az bir vaktimiz vardı. Çarşıda sevdiklerimize bir kaç parça hediye alabildik. İçki, hellim peyniri kesinlikle almanız gerekenlerden...

Kıbrıs Boğaz Şehitliği...

19 Aralık 2012 Çarşamba
Kıbrıs'a gidip şehitlerimizi yad etmemek olmazdı.
1974 Barış Harekatında kaybettiğimiz şehitlerimizin bulunduğu Boğaz Şehitliğini ziyaret ettik... 









Kıbrıs Bayrağını hiç bir yerde yalnız göremezsiniz yanında Türk Bayrağı ile birlikte o kadar güzel ve gurur verici ki..
Kıbrıs bayrağı anlamı: 15 kasım 1983'te açılan beyaz bir sayfayı, kırmızı iki çizgiden birisi Türkiye'yi diğeri de Kıbrıs'ı temsil etmektedir.Ayrıca yasalar gereği Kıbrıs'ta  Türkiye ve Kıbrıs bayrakları yan yana durur ve bu KKTC'nin  Türkiye Cumhuriyeti garantörlüğü altında olduğunu ifade etmektedir.







Ruhları şad olsun, rahat uyusunlar...
Tarihimiz, vatanımız, bayrağımızla ne kadar ilgiliyiz meçhul ama şuan bizim umursamadıklarımızın uğruna ölen insanların olduğunu unutmak çok acı gerçekten..

Kıbrıs Lefkoşa - Barbarlık Müzesi

17 Aralık 2012 Pazartesi
Balayımızın eğlenceli kısımlarından biri de 1 gün süren Kıbrıs turumuzdu. Tura katılan iki bayan haricinde herkes balayı çiftiydi. Oldukça sempatik, aslen İngilizce Öğretmeni olan ama iş bulamadığı için bu mesleği yapan bir tur rehberimiz vardı. Kıbrıs'ın %90'ı eğitimli yani üniversite mezunu ki zaten bölgede 7 tane üniversite var ve bu sayede turizmin yanında eğitim de önemli bir gelir kaynağı. Ama işsiz sayısı da aynı oranda fazla. Tur rehberimiz atanamadığından, dönen torpillerden, iş alanının dar olduğundan ve Türkiye'nin yatırım yapmamasından yakındı o şirin Kıbrıs aksanıyla.

Bilmediğimiz çok şey varmış. Hatta ne biliyormuşuz ki Kıbrıs hakkında. Casinolar ve onların bulunduğu gösterişli oteller dışında. Kıbrıs tatil demek, sıcak demek bize göre. Ama tarihiyle, kültürüyle, sosyo ekonomik yaşantısında farklı izler taşıyan bir yer..



Kıbrıs'da trafik bizim aksimize soldan akıyor, direksiyonlar arabanın sağında. Bu İngiliz kuralı zamanında Kıbrıs'ın İngiliz sömürgesi olmasından kaynaklanmakla birlikte günümüzde alışkanlıktan ve bazı altyapı çalışmalarının zorluğundan mütevellit devam etmekte. Türk lirası ile beraber sterlin de para birimi olarak kullanılmaya devam ediliyor. Bir çok şey Türkiye'den geldiği için pahalı, ama ÖTV olmadığı için lüks ihtiyaç sayılan ürünler gayet uygun. Araba, içki vs.


Kıbrıs'da Lefkoşa, Girne, Gazi Mağusa ve Güzelyurt olmak üzere toplam 4 şehir var. Genelde düz ovaları olan Kıbrıs'ın meşhur Beşparmak dağlarının eteğinde askerlerimiz tarafından yapılmış, nereden bakarsanız bakın ( Rum tarafından bile görülen) dev kıbrıs bayrağı 4 saha büyüklüğünde ve geceleyin ışıklandırılıp harika bir ambiyans yaratıyor.

Kıbrıs'ın zorlu bir geçmişi var. Ada'yı ikiye bölen, Rumlarla hala hissedilen soğuk savaş zamanında pek çok yıkıma, kayba yol açmış. 
Girne'ye göre daha resmi olan Başkent Lefkoşa'da ara bölge denilen yerde sınır tellerine baktığınız zaman hissediyorsunuz bu soğukluğu. Hala kurşun izlerinin bulunduğu bu binanın sahibi geçmişi unutturmamacasına, yıllardır binanın tadilat edilmesine, yıkılmasına karşı çıkmış. 


Barbarlık Müzesini gezerken, insanın kanını donduran bu hikayeyi gözünüzde canlandırırken, insanlığı tekrar sınıyorsunuz.
 


Lefkoşa'da bulunan Barbarlık Müzesi isminden de anlaşılacağı gibi acı bir olayın mahalli.
1963 yılında Rumlar tarafından basılıp bir anne ve üç çocuğunun acımasızca katledildiği ev.






Bu evde yaşanan olaylar Barbarlık Müzesi adında, o dönemde Kıbrıs'da yaşanan dramın, insanlık ayıbının göstergesi olmuş.











Anne ve çocuklarının can havliyle saklandığı banyo küvetinde hala kurşun izlerini görmeniz mümkün. 







O gece çocukların üzerindeki kıyafetler de sanki bu insanlık suçuna şahit edilmişcesine sergilenirken ziyaretçileri duygulandırıyor.


Neyse ki bu barbarlıklar bugün çok geride kaldı. Rumlar Türkleri, Türkleri Rumları sevmese ve soğukluk devam etse de katliama gidecek gözü dönmüş bir faşizmim olmaması huzur verici.
 
Bir sonraki postta Kıbrısı gezmeye devam edeceğiz...

Related Posts with Thumbnails