BİR ŞİİR DÜŞTÜ İÇİME...Tango...

29 Eylül 2009 Salı

Tutkunun Rengi Artık Kırmızı
Arjantin’e gitmeliyiz seninle,
Bir dans pistinde,
Tango yaparken sevişmeliyiz,
Notalar üzerimizden
Islak ıslak akarken
Işıkta parıldamalı terlerimiz
Nefeslerde bandeneon kokusu
Piazolla'nın müziği,
Örterken üzerimizi bir tül gibi


Arjantin’de,
Bounes Aires’in arka sokaklarında
Köhne bir barda,
Bandeneon tınılarına sarılı,
Tutkunun rengi artık kırmızı
Senin dudakların,
Müziğin teri,
Notaların kokusu,
Tenimize sinmeli

Arjantin’e,
Bounes Aires’e gitmeden
O köhne barda,
Tango yapmadan,
Ölmemeli.

Arjantin'in sokaklarında ilk çıktığı dönemlerde ayıplanan, hor görülen bir dansmış tango. Büyük şehre alışamamış göçmenler sıkıntılarını, hüzünlerini atarlarmış bu dansla sokaklarda. Daha sonra ise salonlara girmiş tango ve tüm dünyaya yayılmaya başlamış, Buenos Aires'ten yola çıkarak. Tabii ki tutkusu, hüznü, yaşanmışlığı, anlamı, güzelliği, öfkesi, hırçınlığı da artmış giderek ve artmaya devam ediyor. Artık, dünyanın her yerinde, "Milonga Gecesi" denilen gecelerde her gün yüzbinlerce, milyonlarca insan tango yapıyor. İçeriden gelen tango müziğini duyup giriyorsunuz. Girdiğiniz yer bir balo salonu da olabilir, bar da olabilir, dört duvarla çevrili küçük bir stüdyo da olabilir. Asıl önemli olan, içeri girerken duyduğunuz o müzik. Ve o müzik eşliğinde dans eden onlarca insan...Oturacak yer arıyorsunuz önce kendinize, köşede bir yer buluyorsunuz. Ve sandalyenize oturmanızla kalkmanız bir oluyor. O muhteşem müzik, basınızı döndürmeye yetebiliyor gelir gelmez. Bir şarkı bitiyor; ama dansınız devam ediyor. Evet, ikinci şarkı da bitti. Bu sırada dans ettiğiniz insanla tanışma fırsatı buluyorsunuz. Diğer şarkı başlayınca konuşma kesiliyor ve yakalıyorsunuz ritmi birlikte. Derken dördüncü, beşinci parçalar...Parçaların sayısı artıyor, farklı insanlar, farklı duygular, hüzün, aşk, öfke, kıskançlik, sevgi... Yine dört ayak olmuşsunuz, ve tek beden... Yerinize döndüğünüzde saatlerin geçtiğini görüyorsunuz, ama aldırmıyorsunuz. Oturmaya gelmediniz ki! Etrafınızdaki kimse oturmaya gelmedi. Herkes, hayatın zorluklarını, sıkıntılarını, yapılması gereken işleri, vs. unutuyor orada. Orada yeni bir hayat başlıyor. Aşk, tutku, nefret, öfke, hüzün, kin, sevgi yeniden canlanıyor orada. Daha önce hıç görmediğiniz bir insani sadece bir bakışınızla kaldırabiliyorsunuz dansa. Ve birlikte vuruyorsunuz müziğin "pam"larına, basınız dönene dek, sarhoş olana dek...Ve sonra...Tango bir tutku oluyor hayatınızda. Vazgeçilmez oluyor, aşk oluyor...Kapılıp giderseniz bu aska, ömrünüz boyunca yaşıyorsunuz tüm tutkusunu, hüznünü, tüm güzelliğini ve kederini... Kapılmama ihtimaliniz var mı peki? Kesinlikle, hayır!!! Adımlarınızı müziğe kaptırmaya başladığınız andan itibaren kurtulma ihtimaliniz hiç yok...
Çünkü bu, TANGO: aşkın ve tutkunun dansı...
"alıntıdır"

0 yorum:

Yorum Gönder

İÇİNDE KALMASIN...

Related Posts with Thumbnails