One More Cup Of Coffee..

27 Ağustos 2014 Çarşamba





Oysa ben "çay insanı"ydım..
Keyiflerim kahve değil çay ile ilgiliydi..
Hoş yine müptelası sayılmam ama sunumunu, muhabbetini, ikramını seviyorum ( evet evet özellikle lokumunu, çikolatasını )
Hem kim demiş "çayın kalabalıkla arası iyidir, kahve yalnız içilir" diye.
Ben çayları hep tek içiyorum, eşim pek sevmez.
Ve evde yalnız otururken kendime hadi türk kahvesi pişireyim demem, cezveme tek fincanlık kahve, su dökemem..
Biz de kahve "sevgiliyle" içilir :)

Spoiler Yok!

26 Ağustos 2014 Salı

bi küçük Eylül meselesi... Filmde kilit nokta, damar rol Eylül değildi aslında Tek'ti bana göre. O yüzden isimle filmi bağdaştıramadığımı söylemek isterim en başta. Eğer hikayenin seyri Eylül üzerinden değil Tek üzerinden gidilseydi bu isim cuk olurdu. Ama burda filmin anlatıcısı Eylülse, Eylül'ün aşk meselesiydi bu, "bi çirkin Tek meselesi" denebilirdi zira çirkinliğine vurgu yapılıp duruldu Engin Akyürek'in ki gerçekte gayet hoş bir adam olduğunu biliyoruz hepimiz ama işte biraz saf, biraz şapşik, yüzmekten bile korkuyorsanız otomatikman çirkin oluyorsunuz :) Filmin konusu da zaten bu birbirine aykırı çiftin uyumsuzluğu olduğu için ne kadar uyumsuz olduklarını söylememin bi önemi yok, yani cidden sevgili olamazlarmış. Tek'in fakir, çekingen, pısırık, Eylül'in ise zengin, umursamaz, şımarık olmasından falan değil yani dış görünüş olarak da hiç yakıştıramadım, ten uyumsuzluğu... Hakkında okuduğum güzel yorumlar, filmin soundtracki Nil'in güzelim şarkısı Kanatlarım var Ruhumda ve klibi bu filmi izlememde etkili oldu diyebilirim. Zira başroldeki kızımız Farah Zeynep Abdullah bana abartılı oyunculuğu ile itici gelmiştir hep. Tıpkı Fahriye Evcen gibi. Sevemedim gitti, oyunculukları yüzünden filmleri de benden puan kaybetti. Neyse filmimize dönersek beklenmedik sonları seviyoruz bu bir gerçek.  Filmin en başından beri merakla, heyecanla saklanan o gerçeği, sırrı çözmeye çalışıyorsunuz, sonunda "hadi bee" oluyorsunuz elbette ki, artık başından sonunun belli olduğu filmleri, dizileri sevmiyoruz.  Çarpıcı diyaloglar, görsellik; Ada, Deniz, Güneş o bildik güzelim Yaz mevsimi, müzikler aşk ve etkileyici, göz yaşartıcı bir final.. Ne çok izler olduk hüzünlü finalleri. Bunlar hep o Kore filmleri yüzünden..:) 


Nuh Büyük Tufan..
Hala etkisindeyim.. Ve Holywood'a" yapamayacağınız film yok heralde" diyorum.
Tarihi olayları, gerçek hikayeleri, efsaneleri film olarak izlemeyi seviyorum. Bilinenler sahneye birebir yansımasa da; ki bu konuda ne kadar detay işlenirse o kadar iyi, bence, sırf teknik açıdan bile son derece önemli, kaliteli oyuncularıyla, görüntü ve ses efektleriyle etkileyici, izlenir bir film olmuş. Dini açıdan, inanç açısından eleştirenler "aslında böyle değil, şöyle olmuştu" diye yorumlayanlar olacaktır elbette ama ciddi emekler sarfedilmiş bir filmde verilen mesaj yetiyor bana, evet yaradılanların en yücesi, Allah'ın ruhundan üflediği "insanlar" olarak kötüyüz biz, cezalandırılmayı haketmişiz. Dünya'da çeşitli dinler, inançlar var ama benim için önemli olan hepimizin aynı Tanrı'ya inandığı, ona iman ettiği. Tüm kutsal kitaplarda Nuh Tufanı'ndan bahsediliyor. Bu bile Allah'ın, yaratıcımızın bir'liğine ilahi bir işaret. Filmin eksisi gereksiz uzun olması, tamam bitiyor dediğiniz anda başka bir sahne başlıyor bu da sıkabiliyor. Ama tolere edilmeyecek gibi değil. Gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim..




Kitap Hırsızı...
İnsanlar kötü, egoist ve acımasız oldukça film sektörü bitmez, zira malzemenin hasını veriyor. Yaşanan savaşlar, katliamlar, insanlık ayıpları şimdi tek tek izlediğimizde bizleri derinden etkiliyor, nasıl dehşete düşürüyor öyle değil mi? O yüzden tarihte yer edinmiş, yaşanmış olayların kurgulanmasını, hikayelenmesini seviyorum her ne kadar izlediğim şeyler hoşuma gitmese de malesef gerçekti ve belki daha kötülerine şahit olundu.. Bu filmde kanlar, kopan bacaklar, işkenceler yok ama ikinci dünya savaşı sırasında yaşanılanları arka perdede hissetmek zor değil.. Sanırım kitabından sonra sinemaya uyarlanmış bir hikaye. Okumadığım için aynı etkiyi veriyormu bilemeyeceğim ama izlemekten memnun kaldım diyebilirim..



Yerçekimi...
Tamam kabul en gerçekçi uzay filmi...
Yeşil uzaylılar yok, oksijen yok, yere basamıyorsunuz, sınırsız koyu bir boşlukta yuvarlanıp duruyorsunuz..Heyecan var, gizem, merak var.
Ama çok sıkıldım ve bunun filmden kaynaklandığını düşünmeyecek kadar alçak gönüllüyüm, suçu kendime atıyorum; sanırım tarzım değil.
Aslında konuya bakınca yalnızca iki oyuncu ile film 10 dakika filan sürer sanıyorsunuz, koca 1,5 saat çıkardıkları için tebrik etmek gerekiyor. Dediğim gibi benim ilgimi çekmiyor ama uzaya ilgi duyan, bilim kurgu severler için kaliteli, izlenesi bir film. Eşim çok beğendi. Benimse filmden aklımda kalan Sandra Bullock'un yıllara meydan okuyan güzelliği ve müthiş fit fiziği idi.

Hayat Güzel midir?

22 Ağustos 2014 Cuma

Ne zaman içim sıkılsa yeni doğmuş bebekler, onların gülücükleri, keşfetmeye hazır minik gözleri gelir aklıma. Onların saflığı, masumiyeti, sıfırdan başlamaları, önünde gizemli, pürüzsüz uzun yıllar olması..
Güzel şeyler var bu hayatta.. Yaşamayı değerli kılan soyut, somut bir çok şey...Ne güzel bir mevsimdeyiz mesela..Yaz sabahlarının telaşı var pencerenizden giren güneşin ışığıyla uyuyamazsınız daha fazla, erkenden başlarsınız güne kaçırmak istemezsiniz adeta. Dost muhabbeti var aradığımız, kahve keyfi var hani fotoğraflarını çekip paylaştığımız, deniz kokusu diye bişey var içe çekilesi, aşk var ve  benzeri duygular..Kitaplar var filmler var, şarkılar var.. Huzur bulduğumuz yerler var, beraber olduğumuz insanlar...kurduğumuz hayaller..lezzetli yemekler.....sevdiğiniz biçok şey yani..



Bazen hayatın iyi ya da kötü olduğuna karar veremiyorum...
Belki de iyi ya da kötü olan "hayat" değil yaşadığımızdır.
Seçim yapabildiklerimiz için evet öyle ama ya seçim yapamadıklarımız, bizim seçmediğimiz, hayatın kendi yaşattıkları yani. Zira ölümü kimse seçmez...
Ölüm en soğuğu, en dibidir çünkü acının, kötünün..
Belki de onda bile bir hayır vardır, kimbilir..
…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216)
Hep bunu hatırlarım..
Sonra düşününce gerçekten de canlı örnekleri mümkün..
Hepimizin böyle deneyimleri olmuştur. Kötü olarak nitelendirdiğimiz birşeyin başımıza daha iyi sonuçlar çıkardığını..


Mutluluk gibi acı da hayatın kaçınılmaz bir gerçeği..Mutluluk güzel bir tatil, harika bir seyahat ise acı da kürkçü dükkanı bana göre, eninde sonunda dönersiniz oraya. Çünkü kimse dört dörtlük bir hayat yaşamıyor,inişler çıkışlar illa ki oluyor. "Nasıl ki elmas yontulmadan mükemmelleşmezse, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz" demiş Konfüçyüs. Evet çok doğru Acılar insanı büyütüyor, öldürmeyen her acı güçlendiriyor. Çünkü yıpranmamış hayatlar büyük hüzünler bekler, acının tadını bilen insanlar ise temkinlidir, tecrübelidir, bocalamaz, saygıyla,soğukkanlılık ve nedametle karşılar onu sessizce uğurlar...



Tam 1 yıl olmuş, O'nu kaybedeli.. 1 yıldır bizimle aynı dünyada değil, nefes almıyor, yemiyor, içmiyor, gezmiyor, eğlenmiyor, gülmüyor. Ama "yok", "1 yıldır yok" diyebilirmiyim? Yok demek "hiç olmadı" demek gibi bişey. Ama oldu, "vardı" değil  "var", hala var, sadece bu dünyadan gitti. Belki da çok daha güzel bir yere. Evet evet eminim o en güzel yerde..
İyi insanların evleri gökyüzüymüş meğer. Gündüz güneş, gece ise yıldız olurlar bizi izlerlermiş..  O yüzden toprağa değil bence gökyüzüne giriyorlar..
Ve ben yaz mevsimini ne kadar çok sevsem de sevmiyorum Ağustos ayını..
Dışarıda deli gibi kavurucu bir sıcak varken üşütüyor çünkü içimi..

Hayatı Makyajla...

15 Ağustos 2014 Cuma
Uzun zamandır yayınlanmayı bekleyen bir kozmetik-bakım postu var. Paylaşmıyorsak yapmıyor, uzak kalmış değiliz..


Ya Kadınlar Günü ya da Anneler Günü Gratis klasiği indirim ganimetiydi, yorum yaparım diye resimlemiştim bugünlere kaldı...Kısaca; yapısı yumuşacık, renkler harika, zaten hakkında bir çok makyaj gurusu yorumlarını yaptı ben de aldığımdan beri severek kullanıyorum.


Hediye; kozmetik ve Londra'dan olunca Rimmel markası kaçınılmaz oluyor.
Bir kaç ürününü kullanmış ve başarılı bulmuştum, şuan için stoktalar ama bunları denemek için sabırsızlanıyorum.


Renkler beni çağırıyor!


Bu saç düzleştiricisini Watsons'tan o güzelim rengine meylederek alalı aylar oluyor. Yanılmıyorsam fiyatı ya 39 ya da 49 TL gibi oldukça cüzi bir rakam ve fiyatına göre performansı oldukça başarılı. Açıkçası alırken pek umutlu değildim ama ben çok da dalgalı olmayan saçlarımı kısa zamanda kolayca düzleştirebiliyorum. 



Bu süre zarfında iki krem, iki şampuan ve iki duş jeli hiç etmişim..
Elidor şampuan ve kremlerden memnundum açıkçası ama...


Bu sefer GLİSS ailesini deneyeceğim..


Piyasada envai çeşit krem bulunmakta ama bana göre bunların çok azı işe yaramakta...
Gerçekten kısa vadede büyük işler başaran bu topuk kremini gözüm kapalı herkese tavsiye edebilirim.


Yaz Geçerken...

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Dondurmayı kaşıkla yemekten pek hazetmeyen ben için harika bir çözüm oldu.
Bunaltıcı yaz günlerinde kağıt helva arası dondurma az da olsa hararetimizi alıyordu.
Seyidoğlunun dondurma sandivicini tavsiye ediyorum, dondurmasız bile oldukça lezzetli.. 


Bu sıcakta iyi gidicek bir diğer lezzet tabiki buz gibi limonata...



Beşamel Soslu Fırın Makarnayı ilk defa deniyorum. İlk deneme için başarılı sayılır, internette bulduğum tarife göre yaptım ama iç harcı kuru gibi geldi sanki, biraz daha ıslağımsı, daha yumuşak olabilir diye düşündüm. Bu konuda tarif ve önerilerinize açığım.



Bu da Cumartesi gününden kalma mütavazi çay saati soframız..


Ve çok sevdiğimiz yeni evli arkadaşımızın evinde muhteşem bir kahvaltıya davetliyiz..


Son Dönemin Popüler Kitapları...

8 Ağustos 2014 Cuma

Edebi kitaplardan, uzun ağdalı cümlelerden sıkıldığım ve kafamı dağıtmak istediğim zamanlar bu tarz çerez kitaplara yönelebiliyorum.
Her iki kitap da kısa zamanda bitirilecek sürükleyicilikte keyifli kitaplar...


Kocan Kadar Konuş biraz romantik komedi tadında aslında fazlasıyla komik ama klişeler yok değil, keşke yazarımız olaylara, karakterlere biraz daha özgünlük katsaydı ama sanırım zaten istediği içimizden biri, çoğumuzun şahit olmuş olduğu durumları göz önüne sermek, belki de bu yüzden çok gülüyoruz. Sonrasında akılda kalacak, şahane bir kitap diyemeyeceğim, karakterlerin ismini, olayları unutmanız mümkün benim gibi ama okurken bir hayli eğleneceksiniz.

Böğürtlen Kışı ise daha romantik, duygusal tatta etkileyici ve merak uyandırıcı bir kitap..Yine en başta dediğim gibi chick-lit tarzı kitaplardan hoşlanıyorsanız bu kitaba bayılmanız muhtemel. Geçmişle şimdiki zaman arasında geçen kurgusunu ve yalın anlatımını çok sevecek, her satırını heyecanla, merakla okuyup elinizden bırakmak istemeyeceksiniz. Karakterlere bağlandığımdan sanırım bitirdiğimde kendimi tuhaf bir boşlukta, hüzünlü hissetmiştim.



Ve Böğürtlen Kışını bu kadar beğenmişken yazarın diğer bir çok-okunan kitabı Mart Menekşeleri'ni de merak edip, bir çırpıda okumam kaçınılmaz olmuştu. Sonuçtan ise gayet memnunum. Hatta ilk göz ağrım Böğürtlen Kışı'ndan daha mı fazla etkiledi beni ne :) Bir kitabı, bir filmi özel kılan hikaye klasik olsa da karakterler ve mekanlar bana göre. Ve tabi nasıl bir filmde yönetmenin filmi nasıl çektiği önemli ise kitapta da anlatılmak istenenin anlatılma şekli, tarzı yani dili, tasviri çok önemli. Hikaye'nin eski ile günümüzde bir köprü kurması, Ada'da geçmesi ki deniz, dalgalar, denize bakan tepeler, müstakil,verandalı, büyük panjurlu ve geniş mutfakları olan yazlık evler, sıcak komşular,insanlar, kumsal partileri, şehirden, kalabalık ve gürültüden uzak arınma halleri tam da benim istediğim, sevdiğim şeyler olduğu için eğer yazar da hissettirebiliyorsa okurken yaşamış olurum adeta. İşte belki de bu yüzden sevdim bu kitabı, ama en temel konusu aşk, pişmanlık, gurur, geçmişte yapılan hatalar, okunmamış mektuplar, gizlenen hayatlar, sırlar olarak yine ilgi çekici bir kitap bana göre.. Sarah Jio bu konuda gerçekten iyi, chick-lit diyip geçmemek lazım kafa dağıtmanın yanında size huzur verebiliyor, alıp bambaşka yerlere götürebiliyor ve çok farklı hissettirebiliyor, okumaya değer.



Cumartesileri benim için eğer planım yoksa temizlik ve kitap günüdür. Balkonda asılmış çamaşırların kokusu eşliğinda tam yaza yakışır bir kitap; Yaz..Yazarın okuduğum ve başarılı bulduğum ilk kitabı..Çerez olmadığı halde sürükleyiciliği ve uyandırdığı merak nedeniyle kısa sürede bitirilebilecek, yazarın yaşadığı o sarsıcı ilk aşkın gölgesinde, kendi çocukluk ve gençlik anılarını, eski istanbul'u, siyasi tarihi, hatta kitaplar ve yazarlık hakkında düşüncelerini derinlemesine anlatan, altını çizebileceğiniz çokca söz barındıran, insanı düşünmeye teşvik eden bir kitap. Zaman karmaşıklığı, kurgu düzenindeki sıkıntılar ve çokca tekrarlanan cümleler, tasvirler ki bunun yazarın tarzı olduğundan şüphelenmiyor değilim, bu kitabın eksileri olabilir ama yine de aşkın ve kelimelerin gücünün farklı yorumlanmış haliyle sevilecek, okunacak bir kitap bana göre...

Related Posts with Thumbnails