FLORMAR COŞKUSU...

30 Eylül 2009 Çarşamba
Dün Makyaj Günlüğü bloğunda sevgili Hacer'in paylaştığı haberle ilk defa flormarın web sitesinden ürün sipariş etmiştim. Ve ürünler bugün öğlen geldi. Çok hızlılar doğrusu.

30 TL ve üstü alışveriş yapanlara siyah, şık ama öyle resimdeki gibi devasa değil küçük boy bir makyaj çantası hediye veriliyor, ayrıca kargo ücretsiz. Çok ilgili, güvenli, hesaplı bir alışveriş oldu.

Siz de sitesine girip takip edebilirsiniz, çeşit çok yok ama yine de kaliteli, alınası ürünler mevcut.


  • Flormar Dipliner

  • Flormar Siyah Eyeliner Kalem

  • Flormar Turbo boost x5 Maskara
    Flormar Selection Ruj-048

  • Flormar Great Look Ultra Black Eyeliner
Bu 5 ürüne toplam 35 TL verdim.

Maskarası çok hoşuma gitti, gerçekten de turbo bir dolgunluk verdi kirpiklerime. Ruj konusunda da yanlışlık yapmışım 47 seçeceğime 48 numara seçmişim, istediğim pembe tonlarında bi renkti ama bu rengi sürdükten sonra iyikide yanlışlık olmuş dedim. Diğerlerini gözümde henüz demedim, ama yumuşak uçlu kalemler ve eyeliner tam istediğim gibi. Sevdim ben bu alışverişi. .【ツ】

İnci Yapmak Emek İnci Takmak Asalet İster...

29 Eylül 2009 Salı
,Okyanusun kalbinden, istiridyenin yüreğinden, doğanın bereketinden; kadın vücuduna ve tenine tamamlanmış bir öykü misali yerleşir inci…Yüzyılların değerini biriktirip, asaleti, güzelliği, temizliği ve saflığı, kadınların ruhuna giydirir… ve güzellik perisi değneğiyle her yaşı, her tarzı kadında mükemmelliğe çevirir. Gerçek ya da sahte, kendine has bir havası, asi bir duruşu var incinin. Ve bana göre her bayanın takı kutusunda olması gereken bir aksesuvar. Bir kotun badinin üstüne taktığınız uzun inci bir kolye bile sizi özenli ve şık bir havaya sokabiliyor.
Derler ki; ●●●●İnciyle kadının birleştiği yerde oluşan mistik kaynak, yüzyıllardan beri kurumadı… Keşfedildiği ilk andan itibaren kadının kulağına saflık, aşk, evlilik, asalet kelimelerini fısıldadı inci…
Yunanlılar, inciye aşk ve evlilik dedi, karanlık çağda bekaret sembolü oldu. Şovalyeler savaşa giderken yaşamlarını bağlayıp uğur dediler adına incinin… Rönesansta soylular aşklarının aynası yaptılar…Yalnızca soylulara ait olması için yasalar çıkarıldı, sahiplenilmeye çalışıldı… 17.yy’da Yeni Dünya keşifleri ile birlikte inciye olan düşkünlük onu yok edecekken, 19.yy başlarında kültürleme teknikleriyle birlikte inci var olmaya devam etti ve etrafına değer saçan halini korudu…●●●●

"İnci Tanem" deriz ya sevdiğimize zaman zaman, hani ne kadar değerli olduğunu ifade etmek ba'bında. Neden mi değerlli bu kadar inci tanesi; e resimler herşeyi açıklasın o zaman :) O incileri hazırlamak ne zor imiş meğer. Bakın nette ne buldum.. Ben "Vay anasını" diyorum...

DENİZDEN ÇIKARILAN İSTİRİDYE KABUĞU...



İncinin Oluşumu Yabancı bir objenin, istiridyenin yumuşak dokusuna takılmasıyla, istiridye, kendisini bu maddeden korumak için maddeyi Nacre denen koruyucu kristalimsi maddeyle kaplar.Obje bir süre sonra tabakalar halinde, tamamıyla Nacre ile kaplanır.Bunun sonucunda ışığı absorbe edip hem de yansıtan inci doğar.Doğal incilerde bu oluşum kendiliğinden gelişirken, kültür incilerinde yetiştiriciler bu yabancı maddeyi istiridyenin içine yerleştirirler. Geri kalan oluşum biçimi aynıdır. Tüm doğal kültür incileri değerli taşlar olarak kabul görür. Bunun yanı sıra imitasyon inciler, yüzeyleri farklı maddelerle kaplı cam ya da plastik boncuklardır ve değerli taş sınıfına girmezler,




Kültür İncisi Çiftliği ve Hasat
İnci çiftliği doğa ve insan arasında hassas bir dengeye ihtiyaç duyar. Kirlilik, hava şartları, parazitler ve yırtıcı hayvanlar istiridyenin inciyi büyütme sürecini olumsuz etkiler.Kültür inci çiftliğinde yer seçimi, istiridyenin korunması ve beslenmesi açısından çok önemlidir. Lagunlar ve tropik bölgelerdeki korunaklı koylar genel olarak inci çiftlikleri için mükemmel bölgelerdir.






Tuzlu Su İstiridyeleri İçin Sedef Çekirdekleme
Sedef çekirdekleme insanoğlunun ameliyat ile tatlı su istiridyesinin kabuğundan yapılmış kütlenin donör canlının dokusunun içine yerleştirilmesiyle gerçekleşir. Sedef çekirdekleme sadece Akoya, Tahiti ve South Sea (Güney Denizi) incilerinin kültürlenmesinde uygulanır.


Tatlı Su Midyeleri için Doku Çekirdekleme
Doku çekirdekleme ise insanoğlunun ameliyat ile tatlı su midyesinin içindeki yumuşak dokudan alınan parçanın başka bir tatlı su midyesinin içindeki dokuya eklenmesiyle oluşur. Kültürlenmiş istiridyenin cinsine göre 8 ay ile 6 yıl içerisinde istiridyelerden inci hasat edilir.


Büyük bir özenle temizlenen inciler bu bölgelerdeki insanlar için çok da güçlü bir geçim kaynağı olsa gerek...




İnci Türleri
Tatlı Su İncisi
Tatlı su incileri diğer incilere göre kıyasla Çin, Japonya ve az da olsa Kuzey Amerika ve Avrupa‘ da tatlı su gölcüklerinde ve nehirlerde yaşayan midyelerde yetişir. Beyaz, gümüş grisi, pembe, turuncu, sarı ve mor renkleri vardır.
Akoya
İlk ticari kültür incisidir. Tuzlu suda yetişir. Japonya ve Çin’ de Akoya istiridyeleriyle üretilir. En çok beyaz ve krem renkleri vardır ve çok az pembemsi ve yeşilimsi renk tonu da yansıtır.
Soult Sea (Güney Denizi ) İncisi
Beyaz ve Altın South Sea incileri dünyanın en büyük istiridye türü olan Pinctada Maxima’ dan elde edilir. Çapı 30 cm’ yi bulan bu istiridyelerden gümüş dudaklı olanlar beyaz ya da gümüş grisi inci yetiştirirken, altın dudaklı istiridyeler ise sarıdan altın tonuna geçen renklerde inciler yetiştirirler.
Tahiti İncisi

Siyah dudaklı istiridyelerde yetiştirilirler. Bu istiridyeler Akoya istiridyelerinden 2 kat daha büyüktür. Bu istiridyeler, Güney denizinde Tahiti’ de yetişir ve incileri sayısız renklere sahiptir. Griden siyaha, yeşilden tavus kuşu rengine, maviden mora ve metalik renge kadar…
Keshi
Keshi (Japonca’ da Gelincik Çekirdeği) incileri tatlı ve tuzlu su kültür incilerinin üretim süreçlerinde ortaya çıkan yan ürün olarak bilinir. Genel olarak düzensiz çarpık düzensiz çarpık şekilleri vardır ve çok çeşitli renklerde ve boylarda olurlar.
Blister
Bu incilerin oluşumunda çekirdek canlının kabuğuna yapışır ve onun yüzeyinde üzeri kaplanır. Bir tarafı kaplamasız olarak oluşurlar.
Mabe
Blister incisini özenle istiridye kabuğuna yapıştırarak yeniden üzerinin nacre ile kaplamasıyla oluşurlar.



Sonra milyarlarca inci tek tek sayılıyor, ipe diziliyor, göz dayanmaz valla gözleri kamaşıyor bakarken bile insanın... :)



Tatamm..Ve işte sonunda gerdanımızı süslemeye hazır hala geliyor bizim "İnci".

Artık bu kadar emeğe karşın biz de takarken büyük bir gurur ve havayla takalım incimizi dimii, gerçi orjinalinden bahsediyoruz biz burda ama olsun.【ツ】

BİR ŞİİR DÜŞTÜ İÇİME...Tango...


Tutkunun Rengi Artık Kırmızı
Arjantin’e gitmeliyiz seninle,
Bir dans pistinde,
Tango yaparken sevişmeliyiz,
Notalar üzerimizden
Islak ıslak akarken
Işıkta parıldamalı terlerimiz
Nefeslerde bandeneon kokusu
Piazolla'nın müziği,
Örterken üzerimizi bir tül gibi


Arjantin’de,
Bounes Aires’in arka sokaklarında
Köhne bir barda,
Bandeneon tınılarına sarılı,
Tutkunun rengi artık kırmızı
Senin dudakların,
Müziğin teri,
Notaların kokusu,
Tenimize sinmeli

Arjantin’e,
Bounes Aires’e gitmeden
O köhne barda,
Tango yapmadan,
Ölmemeli.

Arjantin'in sokaklarında ilk çıktığı dönemlerde ayıplanan, hor görülen bir dansmış tango. Büyük şehre alışamamış göçmenler sıkıntılarını, hüzünlerini atarlarmış bu dansla sokaklarda. Daha sonra ise salonlara girmiş tango ve tüm dünyaya yayılmaya başlamış, Buenos Aires'ten yola çıkarak. Tabii ki tutkusu, hüznü, yaşanmışlığı, anlamı, güzelliği, öfkesi, hırçınlığı da artmış giderek ve artmaya devam ediyor. Artık, dünyanın her yerinde, "Milonga Gecesi" denilen gecelerde her gün yüzbinlerce, milyonlarca insan tango yapıyor. İçeriden gelen tango müziğini duyup giriyorsunuz. Girdiğiniz yer bir balo salonu da olabilir, bar da olabilir, dört duvarla çevrili küçük bir stüdyo da olabilir. Asıl önemli olan, içeri girerken duyduğunuz o müzik. Ve o müzik eşliğinde dans eden onlarca insan...Oturacak yer arıyorsunuz önce kendinize, köşede bir yer buluyorsunuz. Ve sandalyenize oturmanızla kalkmanız bir oluyor. O muhteşem müzik, basınızı döndürmeye yetebiliyor gelir gelmez. Bir şarkı bitiyor; ama dansınız devam ediyor. Evet, ikinci şarkı da bitti. Bu sırada dans ettiğiniz insanla tanışma fırsatı buluyorsunuz. Diğer şarkı başlayınca konuşma kesiliyor ve yakalıyorsunuz ritmi birlikte. Derken dördüncü, beşinci parçalar...Parçaların sayısı artıyor, farklı insanlar, farklı duygular, hüzün, aşk, öfke, kıskançlik, sevgi... Yine dört ayak olmuşsunuz, ve tek beden... Yerinize döndüğünüzde saatlerin geçtiğini görüyorsunuz, ama aldırmıyorsunuz. Oturmaya gelmediniz ki! Etrafınızdaki kimse oturmaya gelmedi. Herkes, hayatın zorluklarını, sıkıntılarını, yapılması gereken işleri, vs. unutuyor orada. Orada yeni bir hayat başlıyor. Aşk, tutku, nefret, öfke, hüzün, kin, sevgi yeniden canlanıyor orada. Daha önce hıç görmediğiniz bir insani sadece bir bakışınızla kaldırabiliyorsunuz dansa. Ve birlikte vuruyorsunuz müziğin "pam"larına, basınız dönene dek, sarhoş olana dek...Ve sonra...Tango bir tutku oluyor hayatınızda. Vazgeçilmez oluyor, aşk oluyor...Kapılıp giderseniz bu aska, ömrünüz boyunca yaşıyorsunuz tüm tutkusunu, hüznünü, tüm güzelliğini ve kederini... Kapılmama ihtimaliniz var mı peki? Kesinlikle, hayır!!! Adımlarınızı müziğe kaptırmaya başladığınız andan itibaren kurtulma ihtimaliniz hiç yok...
Çünkü bu, TANGO: aşkın ve tutkunun dansı...
"alıntıdır"

Ama Çiçeklere Dayanamam ki Ben...

25 Eylül 2009 Cuma


İşyerinde kızların gözü kaldı resmen, "ooo"ların sonu gelmedi. Çiçek almak her kızın hoşuna gidecek bir enstantane tabii, ama özellikle de hiç ummadığı zamanlarda...Bu bir buket çiçeği koklaya koklaya eve geldim bugün, onları su dolu kavanoza yerleştirip masaya koyarken biz bayanların küçük mü bilinmez böylesi detaylardan ne denli keyif aldığımızı bir kez daha anladım.

Üç gün sonra solacaklar ama ne bileyim ya çok güzeller...
Ne diyeyim çiçek verenleriniz çok olsun! :)



Daha öncekinin de resmini çekmiştim, koymasam hatrım kalır 【ツ】

BAYRAM MASALI...

18 Eylül 2009 Cuma
Nerdee o eski bayramlarrr..
diye başlasam klişeliğin beline vurmuş olur muyum acaba? :) Klişe mlişe ama doğruya doğru kardeşim. O eski bayram havası yok artık, klavuz istemeyecek kadar net köyümüzün görüntüsü. Yaşım öyle çok büyük değil, bayramın asıl bayram olduğu en coşkulu dönemlerini dahi görememiş bir jenerasyonun ferdi olabilirim fakat 3- 5 sene öncesiyle bile bir değil, olmadığını söyleyebilirim şimdiki bayramların. Hem dini hem de milli bayramların. Sadece 9 güne kadar çıkabilecek "tatil" durumlarını dimağlara getirir "bayram" kelimesi şimdilerde.

7-8 yaşlarımda şeker toplamak için arkadaşlarımla kapı kapı dolaştığımı bilirim, her yurdum çocuğu gibi, bayram çocuğu faaliyetlerinden biri de buydu, çatapat patlatmak, macun, pamuk şeker, toz leblebi gibi her tür neydiü belirsiz ama bi o kadar lezzetli şeyler yemek, faytona binmek gibi... Hala yapıyormu bunları çocuklar bilmiyorum ama ben rastlamadım hiç o gözlerinin içi gülen "bayram çocuğu"na.

Şafak sökene kadar gezen veya ayakta kalan, öğlenlere kadar uyuyan bir nesiliz biz . Bayram sabahının kendine has bir karizması var desem gülersiniz belki ama bir düşünün . Öğlenleyin kalkınca " aa ne güzel bayram bugün " moduna girebilme ihtimaliniz yüzde kaç? :)

Bayramlık denen bir kavram vardı bir kere, o gün hergünden daha farklı daha özel giyinmek ki bunun alışverişini de günler öncesinden yapmak nasıl bir haz, heyecan verirdi insana. Şimdi ise çeşit çeşit, renk renk kıyafetler her an her yerde, en güzeli en iyisi bile bizi prenses yapmaya yetmiyor sanki. Oysa "o bayramlarda" en cici biz olalım isterdik, çiçek gibi, şeker gibi, hani konsepte uygun.

Şimdi kaç evde baklava, börek pişip, yaprak dolmaları sarılıyor harıl harıl bayram diye? Kaç teyze içine şeker, para koyup mendil hazırlıyor yarın kapısına gelecek çocuklar için. Tebrik kartı atanınız var mı? SMS,facebook dururken ona ne hacet hatta o da ne ki diyenler vardır elbet :) Harçlık tedavülden kalkmış olmalı, belki yaşım gereği ben uzun süredir bu duruma hasıl olamadım hala el öpüyor olsam da ama küçük çocuklarımıza verilmezse ayıp karşılanırdı o zamanlar.

Bunların hiçbirini yapmayalım bu bayram da, öğlen saat 1de 2de kalkalım problem değil ama büyüklerimizi ihmal etmeyelim, en çok duygulananlar onlar olsa gerek bayramlarda, beklerler, görmek isterler, onları unutmayın, gitmeseniz bile bir alo deyin..mesaj çekmeyin alo deyin..kendi sesinizle onu hatırladığınızı hissettirin...

Nacizane tavsiyem..
Herkese şimdiden iyi bayramlar. Şeker ya da Ramazan..adı ne olursa olsun bayram..Bayramı bayram gibi yaşadığımız nice mutlu bayramlara efenim... 【ツ】

KIŞ MASALI...

9 Eylül 2009 Çarşamba

Kışı sevmiyorum.
Sevemiyorum, elimde değil.
Ben ki güneşe sevdalı her daim sıcağa tutkun, aydınlık ve ışık heveslisi.
Boğuyor beni puslu kapalı havalar, ben çok "ben" olamıyorum bu mevsimde.
Halbuse kara kışın ortasında, Aralık’da doğmuşum.


Eylül ayındayız ya.. ayrılık ayı..sonbahar…yağmur…yapraklar ve sarı. Daha neler anımsatır sizlere bilmem ama bana "ahanda yaz bitti gardını al " sinyali verir.



Kışın da güzel yanları, alternatif zevkleri var tabiî ki, olmaz olurmu. Benim yaza olduğum kadar kışa aşık bünyeler var. Ne kadar romantik olsa da hazzetmiyorum yağmurdan… yaz yağmuru hariç tabi ;) Bembeyaz kar delisi, atkı, eldiven, bere moduna girmek için sabırsızlanan, sinema, sıcak çay, kahve, soba üstünde kestane sefasına hasret zatlar eminim büyük heyecan içindeler. Ben nasıl Nisan ayında çiçek açmaya başlayıp, neşeleniyorsam onlar da Eylül ayında vuslata ermeye az kala bu ruh haline bürünüyorlar.



Kendimce sebeplerim var kardeşim diye masaya yumruğumu vuracak olursam; Hava daha erken kararıcak, 5 dedinmi yolda yürümek tedirginleştirecek.Soğuk, kar, yağmur, çamur, rüzgarda açılan etek, dağılan ıslak saç, kuruyan ten, 5 kilo fazla gösteren kalın yünlü kıyafetler...


Sonra sel var, hortum var, kasırgası, şimşeği, fırtınası. Yazın en fazla terlersin ama kış gözünün yaşına bakmaz. Her türlü hastalığa gebedir alayımız ne kadar dikkat etsek de. Özellikle zatıalim bu aydan itibaren 10 kez grip, nezle vb. nalet hastalığa kapılma potansiyeline sahibimdir. Yorgan döşek yat sonra işin yoksa, hani işin var, patronun seni bekler ama gidecek halin yoktur. Bide sabah erkenden o sıcak yataktan kalkmanın vermiş olduğu tatsız hissiyat…Sizi etkilemek gibi olmasın da...Sanırım ben şahsen bizzat kendim kışı hiç sevemeyeceğim. :(


Ne yapayım hiçbir zaman mutlu edemedi beni kış. O kadar sadığım işte ben sevdiğime, ille de yaz diyorum bakın. Deniz, kum, tatil filan olmasa da olur sabah kuş cıvıltısı ve kocaman parıltısıyla güneşi görmüşsem pozitif enerji yükleniyorum, benim için olay budur.


Göçmen kuşları kıskanırım bundan mütevellit. Havalar soğudu mu hemmen başka sıcak diyarlara uçarlar uyanık şeyler!


Aranızda kışı seven var mı? Ve neden sevdiğini söyleyebilir mi? Neden lazım bana neden.


Biri bana kışı sevdirsin artık sevabına.



【ツ】















Related Posts with Thumbnails